30 Mart 2011 Çarşamba

Britney Spears: Gitti, geri gelmez artık.

Her gün sevmediğiniz bir iş yaptığınızı düşünün. Ve herkesin gözünün sizin üstünüzde olduğunu. Evinizde bile rahat yok, Big Brother mantiletesinde illa gözetleniyorsunuz. Nereye giderseniz sayıları baş edilmeyecek kadar çok eli kameralı adamlar sizi görüntülüyor. Evinizin üstünde devamlı bir helikopter nöbet bekliyor. Herkes sizi görmek istiyor ama sadece en kötü halinizle. Ayağınız takılıp yere düştüğünüzde, birisine sinirlenip bağırdığınızda, ağladığınız da. Ve bu halinize bu adamlar sayesinde milyonlarca insan tanık oluyor. "Özel" hayatınız topluma maal oluyor. Siz bir an için bile nefes alamıyorsunuz.

Britney Spears'ın yaşadıkları bunlarla sınırlı değil elbette ama böyle özetlemek mümkün. Kendini bildi bileli bu piyasanın içinde olan şarkıcı her daim magazin basınının ilgi odağı olmuştu. Justin Timberlake ile olan ilişkisi, Madonna ile öpüşmesi, kışkırtıcı sahne performansları ve klipleriyle her daim göz önündeydi. Ama sonra bir gün işler boka sarmaya başladı. Bir boşanma sonrası saçını kazıdığında magazin basını ve pop kültür için Britney Spears isminin önemi ve anlamı değişmişti. Şüphesiz büyük sağlık sorunları olan Spears bu sorunlara sebep olan basından kaçmaya çalıştıkça onlar kovalıyor, sonuç her geçen gün büyüyen bir kaos'a neden oluyordu. O tedavi görmek yerine, tüm yakınlarını hayatından çıkararak onu sadece kullanmak isteyen kişilerle yeni bir entourage kurdu. Çocuklarının velayetini, katıldığı partiler yüzünden umursamayarak kaybetti. Kişilik bozukluğu, postpartum sendromları, her şey Spears'da mevcuttu. Ama yardım hiç gelmedi. Spears sadece kişisel hayatını değil, yeni nesil pop kültürü için çok büyük önem taşıyan kariyerini de mahvetti. Belli ki kafası iyi katıldığı VMA'lerde insanların gerçekten sevdiği Gimme More'u katletti ve bu olay saç kazıma hadisesinden bile daha çok gündemi işgal etti. Spears artık geri dönülemez bir şekilde mahvolmuştu. Şimdilerde ise bu olayların üstünden yıllar ve 2 yeni albüm geçti. Spears hala geri dönebilmiş değil!

26 Mart 2011 Cumartesi

30. İstanbul Film Festivali


Öncelikle söylemem gerekiyor ki bu senenin tanıtım afişi hayatımda gördüğüm en kötü grafik işlerden biri. Sırf gözlerimin bu işkenceye maruz kalmaması için bedavaya başka bir dizayn yapabilirdim! Keşke bu tarz şeyleri internette oylamaya sunsalar, neyse.

15 Mart 2011 Salı

The Baseballs: Rock 'N' Roll ama...


Geçenlerde D&R'da geziniyorum, bir şarkı çalıyor. Baya nefret ettiğim bir şarkı...Ama bir güzel tınlıyor yarab. Cover da kimin neyin cover'ı bu. Sonra öğrendim ki Joy FM'in çıkardığı Relax and Joy Vol. 4 albümünden bir şarkıymış. Şarkı -akıllara zarar grup- Maroon 5'ın This Love'ı. Coverlayanlar The Baseballs diye bir grup. Ama Elvis Presley deseniz yerim. O derece 50liler kokuyor...Az önce daha fazla araştırmak geldi aklıma bu adamları, bulduklarım enfes şeyler, paylaşıyorum...

12 Mart 2011 Cumartesi

Britney Spears: Femme Fatale


Albüm çıkmadan önce Britney'in tüm diskografisini inceleyecektim ama albüm erken sızdı ve elimizde bu kadar şahane bir albüm varken eskilere bakmak istemedim açıkçası. Hemen söyleyeyim kimilerinin beğenmediği, küçümsediği o Britney Spears günümüz popunun en iyi albümünü yapmış. Femme Fatale harbiden bu yeni akım pop'un başyapıtı. Üstelik bunu 12 şarkılık standart versiyon için söylüyorum, deluxe edition'dan henüz duymadığımız 5 şarkı daha var!

Tüm albümün bir (burada iki aslında) prodüktöre emanet edilmesi pek iyi değildir aslında, çünkü bu tarz albümler belli bir sound'a ait olur ve asla onu aşamazlar. Bu albümün de yapımcı prodüktörleri Dr. Luke ve Max Martin. Dr. Luke son dönem Kesha, Katy Perry gibi isimlerin hitlerine imza atmışken, Max Martin de aynı isimlerle ve çok daha öncesinde Britney'le çalışmış bir isim. (...Baby One More Time'dan tutun If You Seek Amy ve 3'ye kadar). Her yaptıklarını bir şekilde piyasaya yediren bu insanlarla çalışmak aslında "güvenli" bir seçenekti Spears için. Ama şükür ki Dr. Luke ve Max Martin albümü tamamen istila etmedikleri gibi, "güvenli" kelimesinin yerini "yenilikçi" ve "devrimci"ye bırakmışlar. Evet Femme Fatale pop piyasası için bir devrim niteliğinde!

7 Mart 2011 Pazartesi

Bi Filme O Kadar Para Verilir Mi?



Ya ben bu anlayışı sevmiyorum. Bu "bir filme o kadar para verilir mi" olayına çok sinirim ben. Kendi adıma ben öyle ahım şahım, sabahları pastırmasını akşamları havyarını yiyen biri değilim. Gayet standart bir hayat tarzım, gelirim var benim. Ama mesela insanlar gidip sırf moda olduğu için -imkanları olmadığı halde- bir ayakkabıya, bir giysiye yüzlerce lira bayılabiliyor veya 3-4 maaşını birden sırf "cool" olduğu için bir telefona yatırıyorken, "bir filme 50-60 tl verilir mi"cilere sinirim. Veririm abi. Benim de zevkim bu. Ben ayakkabıyla, giysiyle, telefonla, dışarı çıkıp parayı başka şeylere harcamakla mutlu olmuyorum. Her insan imkanları dahilinde -hatta çoğu zaman dışında- hobileri ve hoşlandıkları şeyler için para harcar. Ben sinema'yı meslek olarak seçmiş biri olarak harcarım abi, 60 tl de harcarım 100 tl de harcarım. Ha bu harcamamın sonunda belki aç kalırım 1 hafta belki de kalmam dert o değil. İnsanlar o paraları başka "değmeyecek" şeylere harcarken benim "filmlere" harcamam benim bileceğim iştir ya. Nedir bu milletteki "bi filme o kdr para verilir mi?" "korsanı var napıcan orjinalini" sevdası. O ayakkabının da telefonun da çakması var, onları kullanıyor musun sen? Bir filme o kadar para verilip verilmeyeceği insanın geliriyle alakalı olduğu kadar hayattaki öncelikleri, zevkleri, hobileriyle alakalı bence. Ben çok biliyorum cebimdeki son parayı karnım aç olduğu veya sigaram olmadığını bildiğim halde DVD'ye, Blu-ray'e yatırdığımı. O yüzden ben sizin için "bi telefona o kadar para verilir mi lan" demiyorken siz de benim aldığım filmlere, dvdlere, blu-raylere laf demeyin.